Peri Kızı Ve Munzur’un Gözyaşları
Evvel zaman içinde kalbur saman içindeyken pireler berber develer
tellal iken, Munzur efsanesi herkesin dilinde, terzilerin pirinden de
önce ondan da öte kadim bir sözmüş. Bir olanı, tek olanı anlatanmış
Munzur dağı. Aşk munzur’muş, munzur aşkmış. Aşk kuşatmış munzur dağını.
Gözyaşları kırkpınar olup akan ol aşkın sahibiymiş Munzur.
Efsunlanmış gibi zamana karşı durmuş yıllar yılı. Gözyaşları
Munzur suyu olmuş yürürmüş kılcal damarlardan dallara, dallardan
çiçeklere, çiçeklerden çimenlere. Dağ olmuş, börtü - böcek tüm
canlıları barındırmış koynunda. Açıp kollarını aşkın diyarlarına, hem
arşa hem arza doğru arşın arşın yürümüş Munzur.
.../
Çok çok eski zamanın birinde kentlerden uzak ulu bir dağın
yamacında, mavisi yeşiline karışmış, uzun uzun ağaçların gölgelerini
cömertçe sunduğu, türlü türlü böceklerin, çiçeklerin yaşadığı,
insanoğlunun pek az uğradığı yüksek kayaların, ormanların, eteklerinde
buz gibi suların çağıldadığı çağlayanların arasında, şiri mi şirin,
mini minnacık bir köy varmış. Bu köyün vahşi vadileri arasında nerden
geldiği ve kim olduğu bilinmeyen güzel bir peri kızı yaşarmış.
Yapayalnız bu genç kız geçimini geyik sütü, keklik
yumurtaları,kenger, yabani bitkiler, kökler, meyvalar toplayarak
sağlarmış. Arada bir de köylere inererek topladığı bitkileri, meyvaları
köylülere dağıtıp karşılığında da ihtiyacı olan eşyaları ve gıdaları
alıp ortadan kaybolurmuş. Kimseyle uzun uzadıya konuşmaz, kimsede ona
pek soru sormazmış.
Kim olduğunu nereden geldiğini kimse bilmez ve de gizli olağan üstü
bir güce sahip olduğuna inanıldığı için herkes çekinirmiş. İn mi cin
mi, ne olduğu pek belli değilmiş köylülerin gözünde. O yörede herkes
onun efsunlu olduğuna inanıp kimilerine göre büyücü, kimilerine göre
lanetli, kimilerine göre ermiş, kimilerine göre iyilik ve hayır meleği,
kimilerine göre de allahın zararsız zavallı bir kuluymuş ama en çok
peri kızı olduğuna dair söylenceler ortada dolaşırmış. Hatta
hayvanlarla, kuşlarla konuştuğuna dair tanık olanlar da yok değilmiş.
Bu gün hala o yöre de Peri kızla Munzur’un aşkı üzerine beyitler söylenir, türküler derlenir, Peri kızın güzelliği konuşulur.
Topuğuna kadar inen saçları, simsiyah gözleri, kıpkızıl dudakları,
inci dişleri, pembe yanaklarıyla çevredeki bütün kızları kıskandıracak
kadar güzel ve alımlıymış.
Peri kız köye her indiğinde herkes ona hayranlıkla bakar , ağzından
çıkacak bir kelimeyi beklermiş. Her gelip gitiğinde Munzur isminde
civan gibi gencin yüreği heyecandan göksünün kafesine sığmaz, gümbür
gümbür atarmış, yanına yaklaşmaz uzaktan uzağa seyredip Peri kızını,
içi titrermiş. Peri kızı ile her gözgöze geldiğinde yüreğine kor düşer
gizli gizli yanarmış…
Günlerden bir gün vadideki mağarasının önündeki gölün başında
oturmuş, alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak türküler
mırıldanırken, bir süre sonra derin gölün mavi suyunda bir kıpırtı
farketmiş Peri kız, mavi gölün içinde güneşle yıkanmış gibi yakamozlar
saçan munzur Peri kızın mırıldandığı türküyle birlikte yavaşça göl
suyunun mavi kanatlarında süzülüp çıkmış, Peri kızın dudağına bir
öpücük kondurarak, peri kız daha ne olup bittiğini anlamadan, tekrar
suya dalarak ortadan kaybolmuş.
Peri kız her gece suyun kenarına oturup Munzuru beklemiş, Munzur
her gece vakti ayışığıyla beraber çıkıp gelirmiş. Geldiğinde de hemen
gözden kaybolup gitmezmiş gün ışıyıncaya kadar, bir kelime bile etmeden
biribirine sarılır öylece sabahın olmasını beklermişler.
Artık her gece dolunay ağaçların arasında ışıldarken onlar
buluşmuş, sarılmışlar ve birbirilerine tek söz söylemeden ayrılmışlar.
Biribirlerini öyle temiz duygularla ve derin bir aşkla sevmişlerki ve
öyle alışmışlarki bir tek gece biribirini göremeden duramazlarmış.
Bir gece Munzur yine çıkıp gelmiş kaldığı yere bir de bakmışki in
cin yok ortalarda, bir mektup bırakarak ortadan kaybolmuş canından çok
sevdiği Peri kız. Dünyası başına yıkılmış Munzur’un yüreği yanmışta
yanmış…
Sonra mektubu açıp yüreği parçalanarak okumaya başlamış munzur.
“Ben adımı, nerden geldiğimi, kim olduğunu bilmeyen zavallı bir
kızım. Kim olduğumu ve nerden geldiğimi de hiç bir zaman bilmeyeceğim.
Niye böyle davrandığımı sorma, sorsanda cevabını veremem...
Şunu bilki seni ölümüne seviyorum ama ben yalnızlıkla lanetlenmişim
bir kere, yalnızlıkla lanetlenmemle son bulmuyor, hafızamı, gözlerimi
bağlamışlar, geçmişimi ve kim olduğumu bilmemi, hatırlamamı
engellemişler… Seni daha fazla mutsuz etmemek için, benimde bilmediğim
bir yere gidiyorum…
Ama sana aşkımın karşılığı olarak bu güne değin hiç bir kimsenin sahip olamadığı bir hediye bırakıyorum…
Şimdiden sonra aşkımızı düşünüp acı çektiğinde ama yine de seni
ölümüne sevdiğimi bilerek mutlu olduğunda, gözlerinde dökülen her
damlada bir pınar fışkıracak düştüğü yerden ve ben gözyaşlarında
mayalanıp akan her pınarın damlalarında saklı kalacağım...
Ve o gece ilk defa munzurun gözlerinde munzur suyu kırk göze olup
akmış kırpınar yaylasında ve Munzur buruk bir mutlulukla dünya dündükçe
ağlamış.
İşte o gün bu gündür o pınarların gözelerinden içen herkesin
yüreğine buruk bir mutluluk bir ferahlık dolmuş, yüreği sevgiyle
yanmış; her dilek kabul olmuş, sevenler sevdiğine, hasret çeken analar,
babalar çocuklarına kavuşurmuş…
Ve o dağların adı da Munzur olarak kalmış, gözyaşları da munzur
suyu olmuş. O günden sonra ne görmüş, ne de haber almış sevdiği Peri
kızından. İşte o gün bu gündür o kırk gözeden Munzur’un gözyaşları
kırkpınar olup akar ve dünya döndükçe de akacak… Bu yüzdendir ki o
pınarların suyundan içen herkesin yüreğine aşk, sevgi, merhamet
mutluluk, iyilik dollar. Derler.
..../
İşte o gün bu gündür Munzur da akan her pınar kutsaldır. Munzur'a
ait bu üçüncü mitostan kaynağını almaktadır Munzur dağı ve Munzur suyu.
Munzur Suyu Peri kızının gözlerinden akan gözyaşlarıdır inanışa göre.
Yani tarihi derinliği çok çok eski dönemlere kadar gitmektedir.