87 yıl önce İstiklal Marşı karşıtları
Emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu, "İstiklal Marşı’nı fazla dinci
bulduğunu ve içine sindiremediğini yazmıştı. Milli marşımıza karşı bu
tavır yeni değil. 87 yıl önceki iğrenç oyun..
87 yıl önce İstiklal Marşı karşıtları
Zaman gazetesi yazarı Mustafa Armağan'ın Zaman'ın Pazar ekindeki yazısı...
87 yıl önce de İstiklal Marşı’na karşı çıkanlar vardı
MUSTAFA ARMAĞAN
Emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu, “Cumhuriyet” gazetesinde
İstiklal Marşı’nı fazla dinci bulduğunu ve içinde geçen bazı ümmetçi
kelimeler yüzünden içine sindiremediğini yazmıştı.
Ne var ki, İstiklal Marşı’mıza yönelik bu incitici ve soğutucu
tavır yeni değil. Necip Fazıl’ın deyişiyle “mahut” kesimler 87 yıldır
İstiklal Marşı’nın içeriğinden mayına basmış insanların çaresizliği
içinde fena halde rahatsızlar.
Akif’in şiirini beğenmeyenler olabilir. Fakat yıllar yılı her
çalındığında “hazırol-rahat” emrini veren bir komutanın, ömrünün
“rahat” pozisyonuna geçtikten sonra zamirindekini boşaltmasıdır asıl
acı olan nokta. Biliyoruz ki, İstiklal Marşı’nın ilk okunduğu oturuma
Mustafa Kemal Paşa başkanlık ediyordu ve Hasan Basri Çantay’ın dediğine
göre, 12 Mart günü marşı ayakta dinleyip alkışlayanlar arasındaydı.
Hatta İsmail Habib Sevük’e, İstiklal Marşı’nın en beğendiği beytinin
“Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet/Hakkıdır Hakka tapan
milletimin istiklâl” olduğunu söyledikten sonra “bu milletten asla
unutmamasını istediğim mısralar işte bunlardır” dediğini de biliyoruz.
Orhan Okay hocanın ağzına sağlık. “Mehmed Akif” demişti, “Türk
şiirinin Mimar Sinan’ıdır, İstiklal Marşı da Selimiye’sidir.” Sinan’a
ve Selimiye’ye karşı çıkanlar olmuş muydu bilmiyoruz ama Silahçıoğlu
çizgisindekiler az da olsa hep mevcuttu. Aşağıda onlardan ikisini
tanıyacağız. Açın Nazım Hikmet’in “Kuvâyi Milliye” destanını ve şu
mısraları gözünüzü kırpmadan okuyun:
Bizim İstiklâl Marşı’nda aksıyan bir taraf var,
bilmem ki, nasıl anlatsam,
Ãkif, inanmış adam,
Fakat onun, ben,
inandıklarının hepsine inanmıyorum.
Belli ki Nazım’ın İstiklal Marşı’nda hazmedemediği taraflar vardır. Olabilir. Ancak dikkatinizi çekmek istediğim nokta başka.
Maalesef Nazım Hikmet’in bazı şiirleri ‘de’ gizli eller tarafından
makaslanmıştır. Mesela yukarıda geçen “Ãkif, inanmış adam” mısrası,
sözkonusu destanın 1965’te yapılan ilk baskısında “Ãkif, inanmış adam,
büyük şair…” şeklindeydi. Yani “büyük şair” ifadesi sonradan metinden
çıkarıldı. Neden? Nazım Hikmet’in Akif’e “büyük şair” demesini kimler
istememiş olabilir?
Akif’in İstiklal Marşı’na karşı çıkanların ilki, bizzat TBMM
bünyesindendi. Tunalı Hilmi Bey, Abdülhamid’e öfkeli muhalefetiyle
adını duyurmuştu. “Geçici meclis”in Ankara’da toplanması
kararlaştırılınca -ki “Meclis-i muvakkate” tabiri bizzat milletvekili
mazbatalarında geçer- TBMM’ne katılan Tunalı Hilmi, ilk mecliste halkçı
ve Türkçü fikirleriyle tanınırdı.
Takvimler 12 Mart’ı gösteriyor ve meclis başkanlığı kürsüsünde
Abdülhak Adnan (Adıvar) oturuyordu. Yarışmaya gönderilen şiirler
içinden 7’si seçilip meclise gönderilmiştir. 1 Mart günü bu şiirlerden
sadece Akif’inki okunmuş ve okunur okunmaz da, daha ilk mısrasından
itibaren şiddetli alkışlarla karşılanmıştır.
Bir usul tartışması yaşanmaktadır. ‘Şiirleri edebiyatçılardan
oluşan bir komisyona havale edelim, onlar karar versin’, diyenler ile
‘Hayır, bu meclisin işidir’, diyenler arasında kıyasıya bir mücadele
yaşanmaktadır. Besim Atalay, milli marşların halkın ruhundan fışkırması
gerektiğini, ödül için yazılmış bir şiirin milletin hissiyatını dile
getiremeyeceğini savunur. Akif karşıtı harekâtın düğmesine basılmıştır.
Hamdullah Suphi para meselesini izah eder, Akif’in yarışmaya para
ödülü olduğu için katılmadığını ve kendisinin ısrarıyla ve ödül şartını
kaldırmasıyla şiirini yazmaya razı olduğunu anlatır. Üstelik milli marş
halk arasından doğmadı diye bekleyecek miydik? Şairlerimize başvurulmuş
ve onlar da şiirlerini göndermişlerdir.
Ardından Dr. Suat Bey ile Hacı Tevfik Efendi, Akif’in şiirini
destekleyen konuşmalar yaparlar. Onlara cevap Tunalı Hilmi’den gelir.
Gürültüler ve protestolar arasında yaptığı konuşmada şunları söyler:
“Arkadaşlar, mesele gayet mühimdir. Eğer bu marş milletin ruhunu
kavrıyabilecek bir marş ise onda ufacık bir yakışıksızlık diyelim,
sonra o marş için pek büyük düşüklük verir. Biraz serbest
söyliyemiyorum, kusura bakmayınız… Katiyen Hamdullah Suphi Bey’in
isticaline [marşın kabulü için acele etmesine] iştirak edemem.”
Refik Şevket Bey’in, Akif’in de salonda bulunduğunu kastederek,
şairlerin şahsiyetlerine tecavüz edilmemesi için müzakerelerin burada
kesilmesi ve oylamaya geçilmesi yolundaki itirazına rağmen konuşmasını
sürdüren Tunalı Hilmi, şiirleri bir özel komisyona havale etmeyi teklif
eder. Ne kadar gizlese de, Akif’in şiirinde hazmedemediği taraflar
olduğu besbelli olan Tunalı Hilmi’nin derdi, kabul edileceği kesin gibi
olan bu şiirin en azından “belli yerleri”nin değiştirilmesidir. Marşın
neresinden rahatsız olduğunu açıkça belirtmeye cesaret edemeden şunları
söyler:
“O özel komisyon, seçtiği manzumenin sahibini çağırır, der ki ona:
Şu mısrayı çıkarsanız veya şu mealde değiştirseniz ve şu kelimenin
bununla değiştirilmesi mutlaka gereklidir. Sahibi bu değişikliklere
onay verir ve o zaman manzume daha parlak olur.”
Plan şu: Edebiyatçılardan oluşacak komisyon şairleri huzuruna davet
edecek. Bir şiiri seçecek ama o şiirde beğenmediği kelimeleri
çıkarttıracak, değiştirtecek veya yeni kelimeler eklettirecek.
Velhasıl, koca Akif’i bir talebe gibi imtihana sokturacak. Tabiatıyla
Akif de bunu kabul etmeyeceği için şiirini yarışmadan çekecek.
Anladınız tabii: İğrenç bir oyunun eşiğindeyiz.
Sonra bir önerge savaşları. Çantay ve arkadaşları Akif’in şiirinin
oylanmasını talep eder, Tunalı Hilmi’nin ekibi ise komisyona havalede
ısrarlıdır. Meclisteki ağırlık Akif’ten yanadır ya, Hilmi Bey son bir
hamle yapar. Bu defa asıl gayesini saklamaz. Akif’in marşının “tebdil
edilmesi [değiştirilmesi] ihtimali vardır” diyerek rahatsızlığını belli
eder. Ne ki, Meclis başkanı müzakereyi bitirir. Şimdi sıra oylamaya
gelmiştir. Bu arada Refik Şevket Bey’in sesi duyulur: “Akif’in şiirinin
aleyhinde bulunanlar da ellerini kaldırsınlar ki, muhaliflerin miktarı
anlaşılsın.” Sadece kabul edilmesi için el kaldırarak oylama yapıldığı
ve “ekseriyet-i azîme”, yani ezici çoğunlukla kabul edildiği yazılıdır
kayıtlarda. Keşke reddedenleri de bilebilseydik: Tunalı Hilmi’den Nazım
Hikmet’e, oradan Doğu Silahçıoğlu’na uzanan çizginin soyağacını daha
net olarak tespit edebilirdik.
Az daha unutuyordum: Kırşehir mebusu Yahya Galip, Akif’in bizzat
kürsüye çıkıp şiiri kendisinin okuması yolunda bir önerge vermiştir.
Etraflarına bakınanlar bir sıranın boş kaldığını gördüler. Akif bir sis
gibi aralarından geçip kendisini Ankara’nın çamurlu sokaklarına
atmıştır çoktan.